GEL ARTIK 2017...
2016'nın nasıl geçtiğine dair o kadar çok yazı görüyorum ki internette, okudukça içim daralıyor kabıma sığamıyorum. Maalesef ki acılarla dolu bir sene geçti Türkiye'de, ben her ne kadar Mayıs'tan sonraki kısmında bizzat içinde olmasam da binlerce mil öteden yaşanan her olayın acısını bizzat kalbimde yaşadım en ince sızısına kadar.
Peki mutsuzlukla sınanan bir topluma ait olmak mutsuz olmamı zorunlu kılıyor mu? Son zamanlarda bunu düşünürken buluyorum kendimi ve ulaşabildiğim tek çözüm de kalan ufacık umutlara tutunup mutlu kalabilmeyi başarabilmek oluyor açıkçası.
2016 benim için hayatımdaki en radikal kararı aldığım seneydi. Tasımı tarağımı toplayıp Amerika'ya geldiğim, halen de yerleşebilme çabaları içinde olduğum ülkeye yesleştigim sene...Her büyük karar yanında korkularıyla geliyor orası kesin, zaten o korkuların bir %50lik kısmı da başınıza geliyor ama zaten böyle deneyim kazanıp akıllanıyorsunuz bir sonrakiler için. Benim adıma çok şükür ki şu ana kadar bir kez bile keşke gelmeseydim dediğim bir an olmadı, bundan sonra da olmaması için elimden geleni yapacağım kesin zaten.
Oturdum 2017'den beklediklerimi sıraladım kendimce, yeni yıldan kendim adına beklediklerimi döktüm kağıda, yeni "yapılacaklar listesi" oluşturdum önümdeki sene için.
-Bir süre daha Türkiye'ye dönmeyeceksin, burada sistemini oturtana kadar kalıp savaşmaya devam edeceksin. Unutma gün her gün yeniden doğuyor.
-Vegas'ına kavuşacaksın ve kızından bir daha ayrı kalmayacaksın.
-İş hayatına atılmadan önce hayalini kurduğun sertifika programını tamamlayacaksın. (Belki üzerinden 8 sene geçti ama better late than never! ) ve o sana yine yeni ufuklarla birlikte yeni kapılar açacak.
-Yapamayacaksın, başaramayacaksın orda fazla dayanamazsın deselerde yapacaksın, başaracaksın hem de üstüne basa basa, büyük azimle, vazgeçmeden. Çünkü bunu aslında kendin için yapacaksın, birileri yapamazsın dediği için değil!
-Sana verdikleri sözleri tutmadıkları için insanlara kızmak, kırılmak yerine onlara daha temkinli yaklaşacaksın. Beklediğin gibi sonuçlanmayan şeyler için kızmak yerine çözüm üreteceksin.
-Arabayı yenileyeceksin (Convertible olsun yine California güneşinde daha güzeli yok çünkü ama bu kadar masraf çıkarmasın sana!)
-Hayatının en çok çalışacağın senesi olacak yeni fikirler, işler üretmek için kafanı patlatacaksın.
-Üşenmek kelimesini sözlüğünden sileceksin, üşendiğin ne varsa onlar için de harekete geçeceksin.
-Hayalini kurduğun iş için büyük adımlar atacaksın.
-Bolca seyahat etmeyi de unutmayacaksın tabii ki.
Hem şunun surasında 33'e ne kaldı ki, artık daha çok çalışma zamanı...
Planlarım çok! Artık gerçekleştikce sizlerle paylaşmak var sırada. Ama önce emeklemek lazım, sonra adım adım yürümeye başlayacağım. Koşmaya başladığımda ise sizler de benimle birlikte bu süreci yaşamış olacaksınız zaten.
Toplumsal ve kişisel olarak yaşadığımız her şeye rağmen, hayatta olduğumuz her gün için şükür ederek, daha güzellerini yaşamak adına umudumuzu yitimeden güzel işlere imza atmak ve tabi bir de her gün güneşin bu kadar güzel batıp, yeni güne bizi tüm enerjisiyle hazırlaması dileğiyle...
Ö.
Giriş photo kaynak: Pinterest
RUHUNA SOR "İYİ MİSİN?" DİYE
Buraya geldiğimden beri mevsim güzden kışa döndü. Turuncu yapraklar kendini bembeyaz örtüye teslim etti.
Yaklaşık 12 saat içinde Denver'a kalkan uçağımla Anchorage'dan ayrılıyorum. Ordan da LAX'e geçiyorum, yaklaşık 9 saatlik uçuştan sonra, sonunda Los Angeles'a geri dönüyorum. Aslında planım yeni yıla kadar Anchorage'da kalmaktı ancak bazı şeyler çok da istediğim gibi ilerlemedi. Bir noktadan sonra bu şehrin beni boğmaya başladığını fark ettim ve bu ülkeye, bu şehre neden geldiğimi düşündüm hep. Hatırlattım kendime yapmak istemediğim hiçbir şeyi yapmak zorunda olmadığımı...
Ruhuma sordum...
"İyi misin?"
"Hiç iyi değilim, beni yok yere yoruyosun, neden mutsuzken, huzursuzken burada kalıyoruz ki? Biz bunun için gelmemiştik ki buralara"
Bir anda dank etti aslında bana da; ne diyordum hep...Mutlu olduğun şeyi yap! Evet belli amaçlarla Alaska'ya gelmiştim, ama aslında kendimi, ruhumu ne kadar yorduğumu fark etmemiştim. O yüzden bana daha iyi gelecek şeyi yapıp dönüyorum LA'e. Hem 2-3 günde Vegas'a geçeceğim, bana Vegas'tan daha iyi gelecek bir şey yok heralde. Sonrasında yeni yıla kadar San Diego semalarındayım.
Böyle anlarda tek düşündüğüm şoru su oluyor artık;
"İyi misin ruhum?"
Ne olur kendinizi kötü hissettiğinizde bir durun düşünün, belki yalnızca kendinize ayıracağınız 1 dakika, bir ömür boyunca mutsuz olmaktan alıkoyabilecek sizi.
Ruhunuza sorun, o ne diyor, ne düşünüyor? Çünkü gerçek cevap aslında onda...İyi değilim diyorsa artık değişim zamanı gelmiş demektir ve olduğunuz noktadan daha da geride olmayacaksınız o yüzden değişimden korkmayın sakın! Değisim zorluk, stres kadar mutluluk ve hafifliği de beraberinde getirir ve inanın getirdiği hafiflik ve mutluluk tüm bunlara değer...
Şimdi ruhum hafif, yüzümde dev bir gülümseme ve güneşime, sahilime kavuşacağım için deli bir huzur...Böyle hissetmek gibisi yok, o yüzden yüklerinizden kurtulun, mutsuz olduğunuz hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsiniz! Tek yaşamınız var o yüzden yaşayın, doyasıya, ölesiye...
Ö.
GÜN DOGUYOR, HER SEFERINDE YENIDEN!
Aslında biraz günlük tadında olacak bu yazı benim için, uzun süredir söylemek isteyip de söyleyemediklerimi yazacakmışım gibi hissediyorum.
Amerika'ya geleli 5 ayı geçti ve bu sürede yeni hayatıma ayak uydurmaya çalışırken yine uzak kaldım yazmaktan, onun beni güçlü kılan, motive ve mutlu eden şey olduğunu unutarak. Şu anda Alaska'da Anchorage'dayım. Türkiye'den 5.370 mil yani yaklaşık 8640 km kadar uzaktayım, bir de 11 saat kadar farkla yaşıyorum tabi hayatı. Sizler uyurken uyanıyorum, size iyi geceler derken güne yeni başlıyorum.
Belki dünyanın en güzel doğasına sahip olan yerlerden birindeyim. Ama soğuğuna tahammül edemediğimi tahmin ediyorsunuzdur:) Gelelim beni yeniden blogumun başına oturtan şeye...
Buraya gelmek için vazgeçtiklerimden daha öncede bahsetmiştim, geçen 5 aylık süreçte de mükemmel günlerimiz olduğu kadar çok kötü geçen günlerimiz de oldu. Aslında zaten toz pembe olmasını da beklemiyorduk orası ayrı. Ama bazı yaşananların derin iz bıraktığı da kesin. Bununla birlikte her geçen gün vazgeçtiklerimin ağırlığı biniyor üstüme.
Vegas'ımın kokusunu alamamam, onun o şapşal hallerine tanık olamamam, canımdan öte insanların yaşadıkları büyük kayıplarda bile orada olup ellerini tutamamam, ailemle her konuştuğumda özlemekten delirdiğim halde onlara bunu belli edip üzmek istememem, dünyaya yeni bir varlık getiren ve getirecek olan arkadaşlarımın bu muhteşem duygusunu onlarla paylaşamamam...Evet hepsi fazlasıyla ağır...
Bunca deneyimden sonra, 5 ay içinde bile içimde gizlenen bambaşka bir Özge olduğunu fark ettim aslında. Sınırlarımı böylesine zorlayabileceğimi, hedefime koyduğum şey için böylesine çabalayabileceğimi bende bilmiyordum açıkçası. Buıraya geldikten sonra, daha önce hiç düşünmediğim yepyeni hayallerimin olabileceğini, 30umdan sonrada hayatımda daha da büyük değişiklikler yapabileceğimi pek düşünmemiştim dürüst olmak gerekirse. Ama her yeni gün bana yepyeni fikirler ve imkanlar sunuyor. Şu anda kulağımda kulaklık "Fight Song-Rachel Platten" dinliyorum her kelimesine inanarak...Zor bir dönemdeyim, fazlasıyla yalnız hissettiğim, zaman zaman güçsüz kaldığım, nasıl yeniden kendimi motive edip ilerlemeyi bulamadığım...
Ama ben hayatta hep işaretleri izlemek gerektiğine inananlardanım ve komik belki ama en zor anlarımda hep bir şekilde bileğimden hala çıkarmadığım "Pozitif Tutum" bilekliğim gözüme çarpıyor, bunun ruhumun derinliklerine işlediğini ve onu ordan çıkarmam gerektiğini biliyorum, o yüzden de her zamankinden daha dik ayakta durduğumu fark ediyorum, sadece ruhum daha ağır, daha yorgun. Belki de güneşi fazla görmediğimden bu huysuzluğum! Güneş enerjisiyle çalışan bir bünyeye sahip olduğunuzda böyle sonuçlar ortaya çıkabiliyor haliyle:) Sadece güneşi hatırlamam gerek yeniden..
Yazmak iyi geliyor bana demiştim ya, dökülen birkaç cümle bile hafiflememe yetti aslında. Daha da mutlu hissedeceğim kesin. Çünkü gün doğuyor, her seferinde yeniden...Ben vazgeçtim bugün doğmayacağım mesela demiyor. "Gün" gibi olacağım bende! Her gün yeniden doğup, hedeflerim, yeni hayallerim için daha çok çalışacağım...
Sadece çok özledim, hepinizi gerçekten çok özledim...Bir kısmını da paylaşmak istedim o kadar...
Ö.
PS: Şarkıyı daha önce dinlemeyenler için de paylaşayım:) Sozleriyle tabi..
Like a small boat
On the ocean
Sending big waves
Into motion
Like how a single word
Can make a heart open
I might only have one match
But I can make an explosion
And all those things I didn't say
Wrecking balls inside my brain
I will scream them loud tonight
Can you hear my voice this time?
This is my fight song
Take back my life song
Prove I'm alright song
My power's turned on
Starting right now I'll be strong
I'll play my fight song
And I don't really care if nobody else believes
'Cause I've still got a lot of fight left in me
Losing friends and I'm chasing sleep
Everybody's worried about me
In too deep
Say I'm in too deep (in too deep)
And it's been two years I miss my home
But there's a fire burning in my bones
Still believe
Yeah, I still believe
And all…
RUH EMİCİLERDEN UZAK DURMA REHBERİ
Bu klibi ilk izlediğim günden beri bana huzur veriyor. Görüntüler İzlanda'dan ve dikkat bolca huzur içerir (Justin'ciğimizin iç çamaşırıyla olduğu sahneleri kastetmiyorum tabii ki:p) Jokursarlon buzul gölüymüş orada gördüğümüz, izler izlemez de to do list.ime dahil ettim. Tabi bu belki gerçekleştirilmesi en zor olacaklardan ama bunu yapmadan ölmemem gerek.
Bazı günler ruhunuzun derinliklerine kadar daralırsınız, aslında her şey için fazlasıyla çabaladığınızı, elinden gelenin fazlasını bile yaptığınızı düşündüğünüz halde, öyle şeyler olur, öyle şeyler söylenir ki ne diyeceğinizi bilemez, haksızlık ediyorsun diye bağırmak istersiniz ama susup kalırsınız. Neyse ki çözümü var, günün akşamında oturdum ve dedim ki modumun düşmesine izin vermeyeceğim, peki ne yapabilirim? Düşündüm, beni iyileştirenleri bir listede topladım.
-Yaptığın her işi eksiksiz yap, ki ruhun rahat olsun her şeyi eksiksiz yaptığın için. Bir şey denilse de takmamayı başarabil.
-Negatif enerji veren insanları uzak tut hayatından. Koruma kalkanın olsun uzak tutamadıkların için de.
-Ruhuna ne iyi geliyorsa onu yap, en sevdiğin şarkıyı aç tekrar tekrar tekrar dinle.
-En saçma dizileri ya da seni neşelendiren filmi izle.
-Ertesi gün aynı şeyleri yaşama ihtimaline karşın kendini doldurup da akşam keyfini de berbat etme:)
-Kendine en güzelinden bir sıcak çikolata yap. Bir de Ankara'daysan mesela, yılın ilk karı da düşmüşken aç camını yağan karın keyfini çıkar.
-Ara en yakın arkadaşını, anneni ya da kardeşini kimse sana iyi gelen, bolca dedikodu yap. Çek çekiştir her şeyi:)
Sadece izin verme, enerjinin düşmesine, seni bloklamalarına ya da mutsuz maymuna çevirmelerine. Mutluluğu korumak tamamen senin elinde. Her şeye rağmen...
"Expecto Patronum"...
ARALIK AYI "BUNLARI YAP!" LİSTESİ
Ve resmen bu gece itibariyle senenin de son ayına adım atmış olacağız. Bu ay için kendime eğlenceli bir yapılacaklar listesi hazırladım.
* Güzel hafta sonu kahvaltıları yap.
*Kahveyi daha iyi öğren, tadını çıkarmaya bak. Bu ay içine bir de minik marshmallowlardan at.
*Bolca koca koca örgülü trikolar giy. Tüylü, beyaz ne varsa giy:)
*Pijamalarının tadını çıkar.
*Yılbaşı ağacını kur, onu güzelce süsle.
*Yılbaşı kurabiyeleri yap, onları her zamankinden daha güzel paketle ve sevdiklerinle paylaş.
*Yeniyıl hediyelerini ellerinle yap, orjinal ol. Hediye verdiğin kişilere kendilerini özel hissettir.
*Bolca yazı yaz, not al. Yeni yıl planlamaları için kendine en güzelinden bir ajansa edin. (Evet D&R'da o beğendiğin cupcake.li ajandaya o parayı kıyıp alabilirsin, bu ay izin çıktı:p )
Notlarımı da çoktan aldım unutmamak için, hadi sizde hemen bu ay için bir yapılacaklar listesi oluşturup, yılın son ayını daha eğleceli ve verimli geçirin.
Tatlı uykular:)
Sizi seviyorum, iyi ki varsınız, iyi ki okuyup bana geri dönüşler yapıp, kendimi geliştirmem için bana bu imkanı tanıyorsunuz...
"1 HAYAT"
Bugün uzun süredir yoğunluklarımızdan, aynı evde yaşasak da görüşemez hale geldiğim ablamla "Sista Time" yapabildik:)
Hafta sonları mümkün olduğunca kalabalık yerlerden kaçıp, en sakin, bilinmeyen, fazla keşfedilmemiş yerlere giderek kafamı dinlemeyi tercih ediyorum, çünkü hafta içi tüm bu yerlere sakinken gidip gezme lüksüm var evet bazen sinir bozucu olabiliyorum:) Bugün de tercihimizi Zekeriyaköy’de ufak, tatlış bir kafeden yana kullandık. Ablama, Ankara’da hep annemlerle gittiğimiz kafeyi hatırlattığı için haliyle sevdi (kendisi Ankara aşığıdır da, bilmeyenler için not olarak ekleyeyim.)
Bugün ablamla konuşurken bir cümlesi bir anda bende ışık yaktı. Bir Evreka anı daha :p
“Ya bir tane hayatımız var, onu da nasıl yaşıyoruz baksana!”
Hani kelimelerden oluşmuş çok basit bir cümle gibi gözükürken insanın kafasına dank ettiren laflar vardır ya, hıh işte tam da onlardan biri oldu bu da. Var olan “1 Hayat” ken onu neden böyle umarsızca harcıyoruz acaba?
Aslında işte tam da böyle harcamamak için hep bir “Ölmeden Yapılacaklar Listesi” olmalı insanın diyorum. Geniş kapsamlı ve zaman isteyen bir liste olsa da insanı bolca motive eden bir şey olduğu kesin.
Pazar gecesinde yine kendime ufak notlar çıkardım. Sizinle de paylaşmak istedim ki, belki hayatınızı umarsızca harcıyor ve zamanın nasıl geçtiğini anlanmıyorsunuz ve yıllar geçtiği halde kendinizi hala geliştiremedğinizi düşünüyorsunuz, o yüzden ufacık da olsa yol gösterebilir sizlere de bu notlar.
-Ajandanı yanından ayırma, yapacağın işleri not almayı unutma, onları atlama.
-Bir not defterin olsun, aklına gelenleri yaz. Belki sevdiğin bir şarkı, belki gördüğün güzel bir söz, belki de en yakın zamanda alman gereken kitap. Evet artık hepimiz akıllı aletlerimizle herşeyi yapabiliyoruz. Ama güzel bir not defteri insanı Evernote’dan daha çok mutlu ediyor. Unutma!
-Sabaha seni uyandıracak kahve (sizin için belki çay, süt ya da her neyse) ile başla.
-İşini hayatının önüne geçirme. Sizde benim gibi işkoliklerdenseniz, şuna dikkat etmekte fayda var. İşten çıktığımızda bile beyin hala işe yönelik çalışmaya devam ediyor. Ama bunu bırakmazsak ne yaratıcılık kalıyor, ne de dinlenebiliyor insan.
-Sevdiğin yemeği ye, hayat bamya, kereviz, bakla yemek için çok kısa:)
-Seviyorsan git konuş bence! Evet çok klişeyim Allahım sıradanlıktan ölücem, ama olay tam da bu. Fazla gurur da bir işe yaramıyor canısı. Üstelik belki de müthiş an’lardan ediyorsun kendini şu anda ve haberin yok.
-Söylenme! Az laf, bol iş demiş atalarımız.
-Mutsuzsan üzül, ağla, zırla ama sonra da kendini mutlu edecek bir sebep yarat. Hayat mutsuz geçirmek için de fazla kısa. (Örneğin ben bile soğuk havayla başa çıkabilme yöntemleri bulmuş, kendimi teselli edebiliyorken, sizler de hayli hayli yapabilirsiniz:) )
Bu “1 HAYAT” senin, onu nasıl yaşayacağın da sana kalmış. İster harcarsın onu pervasızca, istersen de her anın tadını çıkarıp, güzelini çıkarırsın hep.
Şimdiden mutlu pazartesiler…:)
NE GİYDİM: BERSHKA KAZAR VE HIRKA, OYSHO MONT VE ŞAPKA, ZARA ÇANTA, UGG BOTLAR
TEK HAYAT, ONU YAŞA!
Bugün internette dolaşırken yine kendimi Pinterest'te motivasyon ile ilgili şeylerin içinde kaybolmuş halde buldum. Sonrasında da yukarıdaki fotoğrafla karşılaştığımda bir Eureka anı yaşadım kendimce:) Motivasyon içerikli sözleri görmek aslında beni oldukça mutlu ediyor peki bunları neden her gün görecek şekilde düzenlemiyorum? Bunun için de yapılması gereken şey aslında çok basit. Sizin için değerli ve sizi motive edecek sözleri bularak onları istediğinz boyutta bastırarak çerçeveletmeniz. Sonrasında da evinizde en çok gördüğünüz noktaya onları asmanız.
Gözünüz bir süre sonra alıştığı için aynı sözleri görmemeye başladığınız anda da hemen yeni sözlerle onları yenileyeceksiniz. Nasıl fikir? Bence denemeye değer:)
Beni en çok motive eden ve çok sevdiğim birkaçını da sizler için aşağıda derledim.
Haydi harekete geçme zamanı!
Photo source: Pinterest
10 MADDEDE KENDİ MUTLULUK FABRİKANIZI YARATIN!
Bugün de aslında ne kadar pamuk ipliğine bağlı yaşadığımızı gösteren günlerden biri oldu benim için. Çok sevdiğim birinin kayıp haberini aldım maalesef ki, çıkan bir bar kavgasında pisi pisine başından vurulan 21 yaşındaki güzel Ozan'ım 1 haftadır verdiği yaşam savaşını dün kaybetti. O kadar üzüldük ki, kelimeler yine kıfayetsizdi.
Durup yine düşündüm. Bütün gün aklımdan çıkmadı. Bu kadar acımasız ve belki de kısacık bir hayat sürerken neden daha da zor hale getiriyorduk ki her şeyi? İşimiz çok mu yoğundu, daralıyor muyduk, başarılı olmamız gereken sınavlar mı vardı önümüzde, erkek arkadaşımızdan ya da eşimizden mi ayrılmıştık, ya da her gün kötü haberler aldığımız bir ülkede mi yaşıyorduk gibi birçok soru...Belki bunlardan herhangi birine evet diyebiliriz. Ama gerçekten de ölüm en zorlusu. Sevdiğin birini bir daha göremeyecek olmak, onunla bir daha konuşma şansının olmadığını bilmek atlatılması en zor acılardan biridir. Ama hayat dediğimiz de bundan ibaret değil mi zaten, yaşarken ölümü de görüyoruz, acı çekiyor ve üzülüyoruz ama bundan da bir ders çıkarmak lazım belki. Benim için bu ders şu;
"HAYATI DOLU DOLU YAŞAMAK VE HEP MUTLU OLMAK" Çünkü belki yarın yok. Aslında olması gereken belki de yarın ölecekmiş gibi dolu dolu ve mutlu hiç ölmeyecekmiş gibi öğrenerek yaşamak. Hep mutlu olmayı önceliği yapmış bir insan olarak, yaşanan acı anlarda bunun daha zor ama aslında daha da iyi hissettiren bir duygu olduğunu öğrendim. Bugün de bir liste yaptım kendime, belki sizlere de ufacık bir katkısı olur yaşarken mutlu olmak için. Unutma her şey seninle başlıyor.
1) GÜLÜMSE
Hiçbir nedenin olmasa da gülerek başla güne, yabancı birine bir günaydın dediğinde yüzündeki değişime bir bak, asıl mutluluk orada gizli. Ya da hiçbir sebebin olmasın yine de gül, inan bana iyi gelecek sana da ruhuna da. Üstelik gülümseme bulaşıcı ve sen güldüğünde emin ol çevrendeki herkes de daha pozitif olacak ve bu hepinize iyi gelecek.
2) BARİYERLERİNİ KALDIR
Kendini korumak istiyor olabilirsin ama hayat bariyersiz daha güzel. Korkma yeni tanıştığın herkesten sana zarar gelmeyebilir, belki içlerinde çok seveceklerin olur. Bariyerlerin seni cool değil, hayatı kaçıranlardan yapıyor. Gülümsemek de seni lakayıt değil, samimi bir insan yapıyor eğer içten gülüyorsan.
3)MÜZİK DİNLE
Mutsuz musun? Git sana en ağır gelen şarkıları dinle, için çıkana kadar ağla çünkü iyi gelecek kendine geleceksin. Ya da en sevdiğin hareketli şarkıları aç sebepsiz gülümsemeye başlayacaksın şarkılara eşlik ederken.
4)DANS ET
Son zamanlarda yapmayı en çok sevdiğim şeylerden birisi, dev kulaklığımı takıp dünya ile bağlantımı kesip evde saçma sapan dans etmek. O kadar iyi geliyor ki...
5) AMAÇ EDİN VE PEŞİNDEN GİT
Bu hayatta herkesin birbirinden farklı da olsa bir amacı vardır. Belki bildiğin belki de henüz farkına varmadığın. Onu bul ve peşinden git. Çünkü başardığında yaşadığın mutluluğun tarifi yok.
6) DENEYİM SATIN AL
Bunu alışveriş düşkünü biri olarak benim söylüyor olmam garip gelebilir belki size ama durum şu ki, deneyim satın almak sizi daha çok mutlu edecek. Meta almak da mutlu ediyor kabul ama yaşadığım her deneyimden sonra kendime bu hediyeyi verdiğim için sonsuz mutlu oluyorum.
7)SEYAHAT ET
Bu hayatta beni seyahat etmekten daha çok mutlu eden bir şey yok. Her seyahat bana yeni macera demek, hayatıma katacağım yeni hikayeler demek. Bir seyahat planlarken belki seyahatin kendisinden bile daha çok heyecanlanıyorum. Ufkumu genişleteceğini bildiğim için de mutluluk delisine dönüşmeye başlıyorum.
8) ÖLMEDEN ÖNCE YAPILACAKLAR LİSTEN OLSUN
Komik gelecek belki ama evet böyle bir listen olduğunda hayatı daha dolu dolu yaşıyorsun. Çünkü bakıyorsun listen dolu ve yapman gereken birçok şey var, en azından harekete geçiyorsun:)
9)İSTEDİĞİNİ YE!
Belki spor yapın desem daha doğru olabilirdi hani spor yapınca vücut zaten serotonin salgılıyor, mutlu oluyorsunuz vs. ama benim gibi yemek aşığıysanız spordan çok yemek sizi mutlu edecektir. Gidin en sevdiğiniz dondurmayı, waffle.ı kalori derdine düşmeden yiyin.
10) "SENİ SEVİYORUM" DE!
Belki de listenin en önemli maddelerinden biri. Günlük koşuşturmanın içine girdiğimizde ne yapıyoruz? Gerçekten sevdiğimiz insanlara en son ne zaman "SENİ SEVİYORUM" dedik. Bir durup düşünün şimdi, iş çok yoğundu değil mi? Ya da yetişilmesi gereken yerler, bitirilmesi gereken dosyalar vardı. Ee peki sevdiklerinize ne oldu?
Belki de bunu hiç söyleyemeyeceksiniz bir daha, çok geç olmadan sımsıkı sarılın sevdiklerinize, yanınızda değillerse bile söyleyin onlara, onları ne kadar sevdiğinizi korkusuzca. Delirdi mi acaba nerden çıktı şimdi diye düşünseler bile siz söyleyin, bilsinler...
AUF WIEDERSEHEN
Son zamanlarda inanılmaz bir yoğunluk vardı ve kendimle ilgilenemez, vakit ayıramaz hale gelmeye başlamıştım. Pazar günü de maalesef çok üzücü bir haber aldık. Bir arkadaşımızın kardeşini trafik kazasında kaybettik. İnsanın hayal bile edemeyeceği birşeyi yaşamak nasıl bir şeydir inanın kestiremiyorum. Çok üzüldük, parçalandık ama hayat bizim için devam ederken yine ateş düştüğü yeri yakıyor. Allah tüm sevenlerine sabır versin tek dileğim bu.
Dün cenazede bir kez daha anladım ki gerçekten her şey pamuk ipliğine bağlı. Bir şeyleri kafaya takacak kadar uzun vaktiniz olmayabilir. Hep kendinizi huzursuz ettiğiniz, memnuniyetsiz olduğunuz şeyleri değiştirmeyip belki de kalan kısacık hayatınızı boşuna kendinize dar ediyor olabilirsiniz. İşte tam da bu yüzden değişimden korkmayın...
Yoğunluk, yorgunluk derken artık benim için yine bir seyahat vaktinin geldiğini anladım. Kafamı dinlenmek, gezmek ve tabii ki seyahat etmek benim için en güzel ilaç. 1 saat sonra uçağım kalkıyor, lounge.da kahvemi yudumlarken içimden gelenleri yazıyorum. Huzur da yanımda... Aslında o kadar da zor değil mutlu olmak hayatta, hı ne dersiniz?
KONFOR ALANININ DIŞINDAN SESLENİYORUM...
Hayat gülmek onu öylesine güzel bir hale getiriyor ki...
Bugün yeni iş hayatıma adım atışımın üzerinden 2 ay geçmiş sanki daha 2 gün olmuş gibi.
Bu süreçte olanlardan biraz bahsedeyim istiyorum.
Bu zamana kadar hep mutluluğun yaşamdaki en önemli şey olduğunu düşündüm, hep de bu mutluluk için beni üzen, canımı sıkan ne varsa ya onu hayatımdan uzaklaştırdım ya da ben uzaklaştım. Yeri geldi bencil olmakla suçlandım, yeri geldi rol mu yapıyorsun sorularıyla karşılaştım.
Hayır rol yapmıyorum, sadece mutlu olmayı tercih ederek hayatımı kendi ellerimle örüyorum.
Mutluluk takıntılı olmak çok keyifli, siz de gelsenize...
Peki konfor alanını terk ettiğinde neler oluyor?
1.gün:
Sabah erken kalkma derdim yok, oh yeaaah naraları eşliğinde gece dizi, film ne varsa izlemece. Ertesi sabah alarmsız, uykunu alınca uyanmanın verdiği mutlulukla pamuk gibi uyanmak.
2.gün: Daha önce gün içinde yapamadığın ne varsa hepsini birden yapma isteğiyle dolmak. Kargo şubesine gidip kargonu teslim almak bile dahil buna😄
3.gün: Gün içerisinde, trafik derdine takılmadan İstanbul'un keyfini çıkarabilmek. Tarabya sahilde koşu, Bebek'te kahve keyfi (hep hayalini kurduğum💖)
1.hafta: Bloga daha çok vakit ayırabilecek olmanın mutluluğunu yaşamak. Kendine yeni meşgaleler yaratmak, incik boncuğa sarmak, yeni seyahatler planlamak vb.
2.hafta: Sabahları evde olduğunda Aşk-ı Memnu'yu izleyebilme keyfini doyasıya yaşamak
3.hafta: Çalışmaya alışkın bünyenin boş boş gezdikçe sıkılmaya başlaması
4.hafta: Yetti gari çalışmaya başlıyom ben yaaaah
Sonrasında konfor alanını terk etmenin ilk etkileri ortaya çıkmaya başlıyor. Yeni işe başlamadan önce bir heyecan, stres. Bilinmezliğin beraberinde getirdiği mide ağrıları... İlk sabah ilkokula yeni başlayan çocuk gibi oluyor insan, mutluluktan heyecandan ölen, dokunsan ağlayabilcek halde...
Ben ilk günümde mağazada kabinde çiçek ve çikolata ile ekip tarafından karşılandığımda gözlerim dolu dolu olmuştu, biliyordum burası güzel olcaktı. Hislerimde de geçen iki ayda yanılmadığımı gördüm. Öylesine candan, öylesine güzel insanlarla tanıştım ki, sanki hep bu ekibin bir parçası kalacakmışım gibi sahiplendim, sahiplenildim. Çünkü bu işte ekip herşey demek ve yeni işimde güzel bir yerde doğdum diyorum artık.
Bu hafta eğitim mağazamdaki yani ilk mağazamdaki son haftam bakalım yeni mağazamda neler bekliyor olacak beni. Heyecan bitmiyor, Next Season Coming Soon...
Özetle konfor alanı dışından bildiriyorum: Burda cidden öcüler yokmuş. Evet kolay bir yol olmadığı kesin ama mutlu olmak ve hedeflerinize ulaşmak için terk edin gitsin artık, hayata karşı biraz domuz gibi durmak lazım😄
Ya da söylenmeyi bırakın ve elinizdekilerle mutlu olmaya bakın en azından...
Takipte kalın:)
Ö,
HAYATINDA İSTEMEDİĞİN ŞEYLERE "HAYIR" DEMEYİ ÖĞRENMEK!
Bu yazı uzun zamandır hissettiğim ancak bir türlü yazmaya fırsat
bulamadığım hislerimi içeriyor aslında.
Bu pazartesi sendromu nedir Allah aşkına? Kaçımız pazartesi sendromu yaşamıyoruz acaba? Pazar akşamları sosyal medyada gördüğüm hep mutsuz suratlar, ertesi gün işe gitmek istemeyen insanlar. Ben çok mu farklıyım derseniz tabii ki değil:) Hele ki o pazartesi sabahı sıcacık yatağı terk etmesi yok mu işte o an söylene söylene bir hal oluyorum:) Ama aslında mutluyken yaptığımı işlerde hiç de pazartesi sendromu yaşamadığımı o günün de benim için diğerlerinden farkı olmadığını görüyorum.
Hayatta mutlu olabilmek için aslında tek bir nokta var hem de pek kolay: “Hayatınızda
yapmak istemediğiniz hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsiniz ve daha da önemlisi
yapmak istemediklerinize "HAYIR" diyebilmeyi öğrenmeniz gerek!”
Bunun için sevdiğiniz ve sizi mutlu eden kişi ve şeyleri hayatınızda hep
öncelikli tutun, gerisini de boş verin gitsin:)
Gelin söylenmeyi bırakmak için neler yapabiliriz onlara bakalım, benim bir
süredir düşünüp uyguladığım şeyleri maddeleyerek sizlerle de paylaşayım dedim;
- Ya o işe git ve söylenme ya da
söyleneceksen gitme, işini değiştir.
- Ya köle ol hep sana söyleneni
yap ya da zihnini serbest bırak azcıık yaratıcı ol.
- Ya mutsuzluğunla çirkinleş, ya
da gülümsemenle mutluluk saç çevrendekileri de neşelendir.
- Ya hobilerin olmadan dünyanın
en sıkıcı ve monoton insanı olarak öl ya da seni mutlu eden hobiler edin
ve onlar için zaman harca.
- Ya başkalarını mutlu etmek için
debelen dur ya da kendini mutlu etmek için çaba göster.
- Ya bir şeyi başarmaya çalışırken
önüne çıkan engellerde hemen vazgeç ya da onlarla savaşmayı seçerek
başardığında mutluluktan delir:)
- Ya konfor alanında takılmaya
devam et ya da risk al ve konfor alanını terk et emin ol ki Alice’in
Harikalar Diyarı orada.
Son olarak da şunu unutma ki, bu dünyada bir başka sen daha yok. Dünyaya
bırakacağın parmak izinin de eşi benzeri olmayacak. Ne kadar çok iz bırakırsan
o kadar iyi :)
This post contains my feelings that i feel for a long time but somehow
could not find the opportunity to write.
What is this Monday syndrome God's sake? I wonder how many of us do not
have Monday Syndrome ? I always see unhappy faces and unhappy people in Sunday
evenings on social media who don’t want to go to work next day.Am I too different
from them? Of course not :) Especially that Monday morning, at the moment of
leaving warm bed, I start to grumble :) But actually, I see that while I'm
happy with the job that I am doing I don’t have Monday Syndrome, cause that day
doesn’t have any difference from others when I am happy.
There is actually a single point in order to be happy in life as well as quite
easy :
" You don’t have to do anything in your life that you don’t want to do
and more importantly we need to learn to say " NO " for the things
that we don’t want to! "
For this always give priority to your loved ones and things in your life
that make you happy and leave the rest :)
Let’s look at the things which will help us to stop grumbling, things that
I am thinking and implementing to my life for a while, would like to share it
with you :
• Either go to your work and don’t grumble or change it .
• Either behave like a slave and do whatever you’re told or free your mind
and be creative .
• Either become ugly with your miseries or cheer up and make people happy
around you with your smile.
• Either die as world’s most boring and monotonous person without any
hobbies or acquire hobbies that makes you happy and spend time for them.
• Either try to make other people happy or juıst make YOURSELF happy.
• Either give up easily when you encounter obstacles while trying to achieve
something or fight them and go crazy when you became successfulJ
• Either keep on hanging in your comfort zone or take the risk and leave the comfort zone,
believe me Wonderland of Alice is right there .
Finally just don’t forget, you are unique in this world as your
fingerprints that you will leave. It’s better leaving as much trace as you can.
Photo Credit: Nilay Aslan
Taken @Hipnotics
LIFE @ CROSSROADS
There are moments in our lives when we find ourselves at a crossroads; afraid, confused, without a roadmap. The choices we make in those moments will define us for the rest of our days.
Of course, when faced with the unknown, most of us prefer to turn around and go back. But once in a while people push onto something better. Something found just beyond the pain of going it alone, and just beyond the bravery and courage it takes to let someone in, or to give someone a second chance. Something beyond the quiet persistence of a dream.
Because it's only when you're tested that you discover who you truly are.
And it's only when you're tested that you discover who you can be. The person you want to be does exist, somewhere on the other side of hard work, faith and belief. And beyond the heartache and fear of what lies ahead.
There is a remarkable quote by Dodinsky which makes me feel comfortable about the decisions I’m making in life:
” Do not plant your dreams in the field of indecision, where nothing ever grows but the weeds of "what-if."
Ö.